Kulağıma bir tını fısıldar. ‘Hoş geldin’…
Bir parçanız yolda kalmış gibi adımlarınızı atarsınız; yürüyüşler ya hızlıdır ya da yavaştır. Ama gideceğiniz yolu bildikten sonra geride kalanlar çok da mühim değildir. Birde yolların bitiminde tekrar başa döneceğiniz belleğinizde oluştuysa bu gidişlerin çok da bir önemi olmadan geçer gidersiniz. Yolun sonunu bilmeden sadece adım atmakla mükellef olduğum canım şehrim İstanbul’dan üniversite hayatını yaşamak için bir başka şehre gidiyorum. Yolda yeni göreceğim gözlerin pırıltısı ışıldarken, yeni ufuklara, hayallere ortak olma duygusu da heyecanlandırır oldu beni. Yolculuk süresince geçilen karanlık, sarp dağların ardından gözümü açıp yol boyunca süzülen tabelaları, yol işaret sinyalizasyonlarını, km’lerin yazılı olduğu levhaları, şehir isimlerini seyre durdum. Her yolun kıyısında köşesinde ‘U’ dönüşünün olduğu levhadaki ‘İSTANBUL’ yazısı bir duş etkisi yaratırcasına birden beynimde şimşeklerin çakmasına neden oldu. Yol ilerledikçe ben tabelalardan, İstanbul’dan, geride bıraktıkla...