Ulu bir çınar dile geliyor…
Ulu bir çınar dile geliyor…
Bir ağaç ki gövdesi heybetli, kökleri toprağa öyle bir bağlanmış ki yeşil
çimenlerin üzerinden fışkıracak gibi kalın gövdeye doğru birleşir. Bir gövde oyukları inceden kalına
ilerlemekte iyice baktıkça iç kısmı görünüyor. Dalları göğe öyle bir yükselmiş sanki elleri sema’dan
bir şeyleri çekip içine alırcasına uzamakta, bu kadar heybetli bir çınar ağacının konuşlandığı yer
Çanakkale’nin en tepesinde göğe en yakın bir yerdir. Ve ağacın bir yanı boğaza doğru bakmakta,
diğer yanı ise Anadolu’ya doğru süzülmekte, bu çınar ağacı ortadan ikiye yarılmış dün ki Çanakkale
boğaz harbi ile bugün ki Anadolu’yu anlatıp; Ecdada bir tını, bir ses, bir yakarış, bir dua
yollamaktadır. Çanakkale’ nin en tepesinden güneşi izlerim. Baharın gelişi ile canlanırım, doğaya
yeşil dallarım ile göz kırparım. Her sabah yoldan geçenler uzanır gövdeme gölgemde bir mola verip
akar giderler zamanın içine… Bir sabah yine güneş ile aynı anda uyandım. Çanakkale boğazında
gemiler, gökyüzüne ulaşan kara dumanları, sesler, mermiler, bağrışlar, etrafta koşuşan askerler,
annelerin feryat figanı, denize akan kanlar ile suyun kırmızıya dönmüş hali. Böyle sahneleri hiç
görmemiştim. Bir gün önce ki boğaz ile arada kocaman bir uçurum vardı, bir millet topuyla tüfeğiyle
gencecik körpe canlarıyla cenk meydanındaydı. Savaş ile Türk milleti yok edilmeye çalışılıyordu bu
sahneleri gördükçe kökümden sığılıp dallarımla birlikte savaşmak, askerleri yapraklarımla ile
gizlemek istiyordum. Ama ne kökümden çıkabilir ne de askerlere ulaşabilirdim. Ortada büyük bir
cenk vardı bir milletin sahip olduğu imanına, inançına, vatanseverliğine, birlikteliğine; Topla, tüfekle,
mermiyle, gemiler ile saldırıp bertaraf etmeye çalışıyorlardı. Asil Türk halkı bir toprak için
savaşmıyor bütün değerleri uğruna savaşın ortasında harp ediyordu. Bu sahneleri gören ben yıllar
geçtikten sonra halen var olduğum tepedeyim. Bir yarım boğaz harbinin yaşandığı yere dönük savaş
alanında, bir yanım ise Anadolu’ya dönük. Bu denli bir bütünlüğü sergileyen ceddin çocuklarına,
torunlarına yıllar geçse bile anlatmak için burada hep var olmayı istedim. Yıllar sonra gördüğüm
savaş sahnesinden sıyrılıp Anadolu’ ya bakan tarafım ile izler oldum sizi… Savaş meydanında
yemek taşıyan Zeynep ananın şimdiki Zeynep Öğretmen’den haberi var mıdır? Zeynep Öğretmen
30 yaşında geçirdiği bir kaza sonucu ayakları tutmaz olur, bir tekerlikli sandalye ile yaşaması
gerekir. Fethiye’nin bir köyünde öğretmendir, sandalye ye mahkum kalsa da öğretmenliğe devam
edeceğini iletir. Tüm zorluklara rağmen her gün okula tekerlekli sandalye ile gider, bu şekilde emekli
olana kadar mesleğini icra eder, Zeynep öğretmen her sabah okula gittiğinde öğrencileri bir demet
çiçek ile karşılardı. Çanakkale cephesine yemek taşıyan Zeynep gibi aynı umut ve hayal ile
yarınlarını geleceğe taşıyordu. Galatasaray lisesinde okuyan Ahmet savaşta şehit düşmüştür, ama
öncesinde doğu illerine gidip öğretmen olmak hayaliydi. Sadece onun ufkunda saklıydı. Şimdi
Diyarbakır da matematik öğretmenliği yapan Ahmet Öğretmeni tanıyor muydu? Ahmet Öğretmen
kitapta ki bir konudan geçen çileğin tadının nasıl olduğu öğrencilerine sorar, ama öğrenciler daha
önce hiç çilek yemediklerini söylerler. Ahmet Öğretmen ders bittikten sonra köydeki toprağın çilek
yetiştiriciliğine uygun olup olmadığını öğrenmek için analize yollar ve uygundur. Çilek fidelerinden
öğrencileri 4 tane verir, ders geçmeyi 2 sene sonra 10 çilek getirmelerine bağlar ve öncesinden nasıl
ekeceklerini hakkında bilgi verir. 2 yıl sonra öğrencilerin çilekleri büyür ve hocalarına getirirler ve
Ahmet Öğretmen ellerinde çilek ile gelen öğrencilerine yemelerini söyler, ilk kez çilek yenenin
hazzını yaşarlar, Ahmet Öğretmen sadece öğretmen değil tüm çocuklara hayatın öğretici yönü
göstermiştir. Cephedeki Ahmet olsaydı oda savaş cephesine çıkarken geride bıraktığı tüm hayalini,
ufkunu, bugünler için yine tereddütsüz savaşır geleceği inşa etmeye çalışırdı... Analar, cepheye
yolladıkları evlatların arkasından el açıp oluk oluk dualar yollarken mermi, taşımak için yemek
yapmak için dimdik ayakta durup moral olurlardı. Bugün ki konfeksiyon da işçi olarak bütün gün
ayakta çalışarak üniversite okuyan evlatları harçlık yollamak için var güçleri ile dayanan anneleri
biliyorlar mıydı? Ayakları tutmayan evladını sırtında taşıyıp okula götüren Ayşe Teyzemizi biliyorlar
mı? Nene hatun gibi mermi taşımasalar da, evlatlarını taşıyıp onlara gelecek kurmaya sağlayan
analar. Çanakkale’nin dünü ile bugünü arasında size anlatacağım örnek vereceğim hayatlar böyle
uzar gider ama bilinmesi gereken yegâne gerçek şudur, varını yoğunu cenk meydanlarında bırakan
bir nesil şimdi ilimle, imanla, inançla, aşkla, beraberlikle, birliktelik ile yaralarını sarıyor. Dünya
ülkeleri arasında yüksek bir seviye gelmek için gecesini, gündüzüne katıyor, durmuyor,“Güçlü
yarınlar için” diyerek bir bütün olarak ayağa kalkıyor. Hakkâri’den, Şırnak’tan,
Kahramanmaraş’tan, Adana’dan, Bursa’dan, Trabzon’dan, Samsun’dan, Diyarbakır’dan yurdun
dört bir yanından akın akın her yıl size dualar yollamak sevgilerini anlatmak için birlik bütünlüğün
temelini sağlam attığınız için her yıl burada buluşuyorlar. Gök kubbe altında size nida yolluyorlar.
Dünü ile bugünü ben gözlemleyip siz değerli şehitlerimize anlatmak istedim. Ben bir ağacım ve halen
konuşlandığım noktadan izliyorum, sizler rahat uyuyun topraklarınız üzerinde payidar olan gençlik;
Bir ulu çınar izinde her gün yeşeriyor büyüyor, sağlam adımlar atıyor… Şehitlerimize sonsuz şükran
ve minnettarlık ile… Tarihsel süreç olarak bakarsak Çanakkale bir savaştır, kazanan bizizdir. Ama
bir savaşı değil bir ırkın var oluşunu asırları, yılları, dünü, bugünü kazanmışızdır. Birlik ve
bütünlüğümüz hiçbir zaman kaybedilmemiştir. Yüce kutlu bir millet oluşumuzu halen sürdürmekteyiz.
Savaş meydanlarında kazanılan zafer ile geleceği kazanmaya çalışan biz gençler ve bizden sonrakiler
ile Türk milleti ilelebet var olacaktır. Bu topraklar için can vermiş her kalbin, ruhu şah olsun ebeden
razıyız, onlardan bizden razı olsun.
Şehitlerimizin mekânı cennet olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder